Küreselleşmenin derinleştirdiği
eşitsiz gelişme ve merkezin zenginleşmesi, bir yandan beyin göçüne
yol açmaktadır; öte yandan da beyin göçü
ile beslenmektedir. Küreselleşmenin derinleştirdiği bir başka
olgu da yoksulluktur.
Yoksulluğu yalnızca gelire erişim
sorunu olarak görmemeliyiz. Eğitime erişememek, sağlığa
erişememek de yoksulluğun en güçlü
bileşenlerindendir. Hepsini kapsayacak en önemli bileşen de
sorunları çözme kapasitesinden yoksunluktur.
Eşitsiz gelişme, kapitalizmin
doğasında vardır; küreselleşme bunun en keskin biçimiyle
ortaya çıkmasına neden oldu. Buna yalnızca küresel
ölçekte değil, aynı zamanda, ulusal ölçekte
de bakabiliriz. Eşitsiz gelişme, hem coğrafi olarak hem de gelir
bölüşümü açısından ulus toplumları
derinden etkilemektedir. Zenginliklerin çok daha küçük
bir grupta toplanması ve yoksulluğun yayılması ortaya çıkmaktadır.
İnsan hakları kavramının bir
uzantısı olarak yaşaması gereken kamu hizmetlerinin hızla
özelleştirilmesinin, beyin göçünü
besleyici etkisi vardır. Birey-toplum köprüsünün
kırılmasına yönelik bu girişim, aynı zamanda toplumsal
sorumluluk duygusunun da yokedilmesinin bir aracıdır.
Eğitim alanı, bütün bu
gelişmelerden bağımsız değildir. Gitgide okuma şansını yitirenlerin
ya da okusa da "beyin göçü ya da bilgi
transferi" için seçilmemiş olanlar, işsizlik ya
da mesleğinden uzak işlerde çalışma olgusu ile karşı karşıya
kalmaktadırlar. Artan işsizlik ve "işe karşı ilgisizlik",
yeni çözümler, yeni atılımlar ve yeni iş alanları
beklemektedir. En dinamik ögelerini beyin göçü
ile kaptırmış olan ülkeler, kıstırılmış ve bastırılmış beyinleri
ile istihdam sorunlarına çözüm üretememekte,
hazır ve ithal reçetelerin kurtuluş olduğu telkinlerine boyun
eğmektedirler.
Beyin göçünü
yalnızca bireylerin bir sorunu olarak görmeyip, sosyal bir olgu
olarak ele almak zorundayız. Her sosyal olguda olduğu gibi,
sorumluluğun tek tek bireylerde değil; buna yol açan güçlerde
olduğunu anlamak gerekir. Dolayısıyla, burada bir "göç"ten
çok, bir "hortumlama"dan söz edebiliriz.
Bu o denli sosyal bir olgudurki,
hortumlanan beyinlerin yeni organizmalarına uyum sağlayabilmeleri
için, göç-veren ülkelerin eğitim sistemleri
ve içerikleri de göç-alan ülkelerin
gereksinmeleri doğrultusunda uyumlandırılmaktadır. Eğitimin
küreselleştirilmesi deyimiyle dile getirilen bu olgu;
akreditasyon ile belgelendirilmekte; yabancı dille eğitim ile
beslenmekte; her şeyden önce olanaksızlıklarla ve kısır
çekişmelerle çaresizleştirilmektedir. Göç-veren
ülkenin eğitim alanı, bilinçli bir şekilde beyinlerini
göç etmeye zorlanmaktadır.
Küreselleşmenin derinleştirdiği
ve sistemleştirdiği beyinlerin periferden merkeze doğru akışı olgusu,
aynı zamanda küreselleşme-karşıtı girişimlerinden merkezi olmak
konumundadır. Beyin hortumlamasının en aza indirilmesi ve zengin
beyin yataklarının toplum yararına değerlendirilmesi için,
bölgesel işbirliği programları ve eğitimin yeniden
yapılandırılması zorunludur. Yine zorunlu olan, toplumun bireyine
vefa borcunu ödemesi (yani insan haklarını sağlaması) ve buna
koşut olarak bireydeki toplumsal sorumluluk duygusunun
güçlendirilmesidir.